Rusya Tarihi, 6.11.2018

MÖ 8. yüzyılın sonlarına doğru eski Yunanlı tüccarların bugünkü Rusya’ya geldikleri, MÖ 6. ve 5. yüzyıllarda Karadeniz kıyılarında eski Yunan ticaret kolonileri kurulduğu bilinmektedir. MÖ 4. ve 3. yüzyıllarda Got kavimleri İskandinavya’dan Karadeniz’in kuzeyine göç etmiş ve Ouim Krallığı’nı kurmuşlardır. Aynı dönemde Karadeniz kıyılarındaki eski Yunan kolonileri Bosporan Krallığı etrafında birleşmişlerdir. Hunlar, Avarlar ve diğer bazı kavimlerin göçü ile birlikte bölgenin yapısı değişmiş, 8. yüzyıla kadar Volga bozkırları ile Karadeniz arasında Türk asıllı Hazarlar egemenlik sürmüşlerdir.

Rusların ataları kabul edilen Slavlar, tarihçiler
tarafından Batı, Orta ve Doğu Slavlar olarak üç gruba ayrılmakta, kökenlerinin
Kafkaslara, Orta Avrupa’ya ve Karadeniz’in kuzeyine uzandığı yönünde rivayetler
bulunmaktadır. Slav kavimleri 7. yüzyıldan itibaren bugünkü Rusya’nın batısında
yoğun biçimde yaşamaya başlamış, 855 yılında Novgorod Meclisi, aralarındaki
anlaşmazlıkları çözmek, kendilerini yönetmek ve dışarıdan gelen akınlara karşı
korumak üzere İskandinavya’dan Rurik
adlı Knezi (prens) davet
etmiştir. Novgorod’da kurulan ve ilk Rus devleti olarak kabul edilen Knezlik,
Kiev’e doğru genişlemiş ve Kiev Rusları olarak tanınmıştır.

Kiev Rusları 862 ve 904-907 yıllarında İstanbul’a
seferler düzenlemiş, bu sefereler başarısızlıkla sonuçlansa da Ruslar ile
Bizans İmparatorluğu arasındaki etkileşimi artırmıştır. Knez Vladimir, 988
yılında Ortodoks Hristiyanlığı kabul ederek devletin resmi dini haline
getirmiş, ilerleyen yıllarda Rus halkı da kitleler halinde Hristiyanlığı
seçmiştir. 1037 yılında Kiev’de İstanbul Patrikhanesi’ne bağlı olarak kurulan
Rus Ortodoks Kilisesi 1589 yılında bağımsız kiliseye dönüşmüştür.

Rusya, 1223 yılından itibaren Moğol/Tatar hâkimiyetine
girmeye başlamış, 1480 yılına kadar Knezlikler Moğollara ve daha sonra da Altın
Orda Devletine vergi ödemişlerdir. Rus Knezliklerin aralarındaki rekabetler
nedeniyle birlikte hareket etmekte güçlük çektikleri bu dönemde Rus Ortodoks
Kilisesi’nin 1299 yılında Kiev’den Moskova’ya nakledilmesinin de etkisiyle öne
çıkmaya başlayan Moskova Knezliği, evlilik, satın alma ve savaşlar yoluyla
diğer Rus Knezliklerinin topraklarını da alarak genişlemiştir.


1453 yılında İstanbul’un Türkler tarafından
fethedilmesinin ardından Moskova Knezliği’nin Ortodoksluğun koruyucusu olduğu
ve III. Roma’nın Moskova tarafından temsil edildiği düşüncesi kabul görmüş,
devlet kurumları güçlendirilerek merkezileşme sağlanmış ve Moskova Knezleri
İmparatorun eşiti sayılan Çar unvanı ile anılmaya başlamışlardır.

Korkunç (Grozni) lakaplı IV. Ivan döneminde (1533-1584)
Kazan, Astrahan ve Sibirya Hanlıklarının fethedilmesiyle birlikte doğuya doğru
genişlemesini sürdüren Rusya imparatorluk haline gelmiş, bu genişlemenin neden
olduğu mali külfet ve sosyal sorunlar 16. yüzyılın başlarında görülen iç
karışıklıklara zemin hazırlamıştır. IV. Ivan’ın ölümü üzerine başlayan isyan ve
karışıklar Polonya’nın Rusya’yı işgal etmesine neden olmuş, Prens Dmitri
Pojarski’nin önderliğinde direnen Rus halkı Moskova’ya kadar ulaşan Polonya
işgalini 1612 yılında sona erdirmiştir. Polonya işgalinin ardından 1613 yılında
tüm eyaletlerin temsilcilerinin katılımıyla toplanan meclis Mihail Romanov’u
Çar ilan etmiş, böylece 300 yıldan fazla sürecek Romanovlar dönemi başlamıştır.

1699 yılında Çar olan ve Büyük Petro olarak anılan I.
Petro, bir dizi reform gerçekleştirerek Rus modernleşmesinin öncülüğünü yapmış,
Hollanda’ya gerçekleştirdiği seyahatlerin de etkisiyle denizciliğe önem vermiş,
başkenti kendi adıyla kurulan St. Petersburg’a nakletmiştir.

Rus İmparatorluğu Avrupa’da ve Kafkaslarda genişlemesini
sürdürmüş, bilhassa Büyük Katerina olarak anılan Çariçe II. Katerina
(1762-1796) döneminde Avrupa’nın büyük devletlerinden biri haline gelmiştir.

Rusya, Napolyon Savaşları sırasında Fransız ordularının
işgaline uğramış, 1812 yılında Moskova’ya giren Fransız birlikleri 5 hafta
sonra geri çekilmek durumunda kalmış, Rus ordusu 1813 yılında Prusya ordusu ile
birlikte Paris’e kadar ilerlemiştir. Savaş sonrası dönemde Avrupa diplomasisindeki
rolünü güçlendiren Rusya 1814 yılında Prusya, İngiltere ve Avusturya ile
birlikte Dörtlü İttifak’a katılmış, Çar I. Aleksander 1815 yılında toplanan
Viyana Kongresi’nin etkin aktörlerinden biri olmuştur.

Diğer yandan Fransız İhtilaliyle birlikte Avrupa’da
yayılan yeni fikirler Rus toplumunu da etkilemiş, anayasal hükümet kurulması,
hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi ve Panslavizm düşüncesi toplumda taban
bulmaya başlamıştır. 1825 yılında Çar I. Aleksander’ın ölümü üzerine büyük oğlu
Konstantin yerine küçük oğlu Nikolay’ın tahta çıkması bazı subaylar tarafından
protesto edilmiş, anayasal monarşi talebi bastırılarak isyancılar Sibirya’ya
sürülmüştür. Aralık ayında meydana gelen bu hadise Dekabrist Ayaklanma
olarak anılmaktadır. 1861 yılında serflik kaldırılmış, 1905 yılında
Rusya-Japonya Savaşı’nın ardından yaşanan iç kargaşa ve Kanlı Pazar
olarak bilinen olayların ardından, Rus İmparatorluğu Devlet Duması adıyla kurulan Parlamento toplanmıştır.

Panslavist akımların etkisiyle 19. yüzyılda Balkanlardaki
Slav/Ortodoks milletlerin bağımsızlığı mücadelesine destek veren Rusya, Birinci
Dünya Savaşı’nın başlamasına neden olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile
Sırbistan arasındaki gerginlikte Sırbistan’ın yanında yer almış, İngiltere ve
Fransa ile birlikte İtilaf Devletleri blokunu oluşturmuştur.

Savaşın getirdiği sosyo-ekonomik sorunlar 1917 yılının
Mart ayında grevlere ve halk ayaklanmasına yol açmış, Çar II. Nikolay tahttan
feragat etmiş, yıl sonuna doğru yönetimi Lenin’in liderliğindeki Bolşevikler ele
geçirmiştir. 1918-21 yıllarında Kızıl Ordu ile Beyazlar arasındaki iç savaş
Kızıl Ordu’nun galibiyetiyle sonuçlanmış, başkent yeniden Moskova’ya taşınmış
ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ilan edilmiştir.

Sovyetler Birliği İkinci Dünya Savaşı sırasında 1941
yılında Mihver Güçleri tarafından işgal edilmiştir. Modern tarihin en uzun
kuşatmalarından biri olan ve 872 gün süren Leningrad (St. Petersburg) Kuşatması
ile destansı savunmasıyla hatırlanan Stalingrad (Volgagrad) Muharebeleri İkinci
Dünya Savaşı’nın en önemli olayları arasında sayılmaktadır.

İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan uluslararası düzende
Sovyetler Birliği Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinden
biri olmuş, Soğuk Savaş döneminde Doğu Blokunun lideri ve iki süper güçten biri
olarak dünya siyasetinde etkin rol oynamıştır.

1985 yılında Mihail Gorbaçov’un Sovyetler Birliği
liderliğine getirilmesiyle glasnost

(açıklık) ve perestroyka
(yeniden yapılandırma) olarak adlandırılan reformlar başlamış, ancak bu
reformlar Sovyetler Birliği’nin dağılmasını önlemeye yetmemiştir.

1991 yılındaki reform karşıtı darbe girişiminin
bastırılmasında önemli rol üstlenen Boris Yeltsin, Sovyet dönemi sonrası Rusya
Federasyonu’nun ilk Devlet Başkanı olmuştur.

Yeltsin, 1999 yılının son günlerinde Devlet
Başkanlığı’ndan istifa ettiğini ve yetkilerini Başbakan Vladimir Putin’e
devrettiğini açıklamıştır. 2000 ve 2004 yıllarında Devlet Başkanlığı
seçimlerini kazanan Putin, anayasa gereği 2008 yılında aday olmamış, 2008-2012
yılları arasında Devlet Başkanlığı’nı Dmitri Medvedev, Başbakanlığı ise Putin
yürütmüştür. 2012 yılında yapılan Devlet Başkanlığı seçimlerini kazanan Putin
yeniden Kremlin’e dönmüştür. 18 Mart 2018’de gerçekleştirilen
Devlet Başkanlığı
seçimleri sonucunda Vladimir Putin % 76,69 oy oranıyla Devlet Başkanlığı'na
dördüncü kez yeniden seçilmiş olup, Devlet Başkanı’nın Mayıs 2024’e kadar
görevinde kalması öngörülmektedir.